“Bakacak arkamdan mutfak penceremiz. Balkonumuz geçirecek beni çamaşırlarıyla. Ben bu avluda bahtiyar yaşadım bilemediğiniz kadar.Avludaşlarım, uzun ömürler dilerim hepinize…”
Hangi gazetedeydi hatırlamıyorum,
bilmem kaç kupon karşılığında verilen bir yasaklanan kitaplar seti vardı ve bu kitapta onların
arasındaydı. Daha ben doğmadan önce, 1977 yılında Müjdat Gezen’in fikri ile ortaya
çıkmış. Her ne kadar bugünkü satış sitelerinde geri planda bırakılsa da
çizimlerini yine usta bir tiyatrocu, rahmetli Savaş Dinçel yapmış. Bu kitap
sayesinde Savaş Dinçel’in karikatüristliği olduğunu da ilk kez öğrendim.
Çizgilerle Nazım Hikmet, her iki
sanatçının da kısa özgeçmişleri ile başlıyor. Ardından yine iki sanatçının bu
sefer doğal olarak upuzun özgeçmişleri var. Müjdat Gezen’in kaleme aldığı giriş
bölümünden, kendisinin turnede, otobüs yolculuklarında Tom Miks, Zagor ve
Teksas okuduğunu öğreniyor, sempatimi ikiye katıyorum. Zaten Nazım Hikmet’in
hayatını çizgilerle anlatma fikri de böylelikle ortaya çıkmış. Gerçi bunu ifade
ederken “Bu adamlar bana ve benim gibi kim bilir kaç kişiye bu zırvaları ve bu
denli kolay okutmanın yolunu nasıl bulmuşlar” gibi bir cümle kursa da görmezden
geliyorum.
Öncelikle belirtelim, kitap bir
çizgi roman ya da grafik roman havasında değil. Nazım Hikmet ile ilgili
olaylar, konular, başkalarının anlattığı hatıralar, başından geçenler, şiirleri
vs. daha pek çok şey resimler eşliğinde verilmiş. Bu açıdan çizgi roman gibi
değerlendirmek yanlış olur. Çizimler karikatürize, zaman zaman da gazete
kupürlerinin üzerine eklenerek çizilmiş. Önsöz’de “Şimdiki (2007) imkânlar olsa çok daha iyisini yapardım.” demiş Savaş
Dinçel. Bence bu hali ile çok daha güzel, çok daha emekçi işi.
Tam anlamı ile bir otobiyografi
sayılabilir mi emin değilim. Belli başlı olaylara bölünerek anlatılmış. Bu anlatımlar arkadaşlarının, tanıdıklarının hatıralarıyla, gazete haberleriyle zenginleştirilmiş. Sırasıyla çocukluğu, Atatürkle tanışması, ilk kez Rusya'ya dönüşü, hapse girişi, çıktıktan sonra Rusya'ya kaçması ve ondan sonrası ve tüm bunlar olurken hangi eserleri verdiği anlatılsa da bence bazı bölümler eksik. Mesela ne zaman hapse girdiği belli değil. 1928’de yurda döndü, 10 yıl
geçmeden deniyor. 12 yıl yattı, 1950’de genel afla çıktı. 1938 diye
hesaplıyorum. Aynı şekilde büyük bir saygıyla bahsettiği, “Ne güzel şey
hatırlamak seni” dediği ve bilindiği kadarıyla en güzel aşk şiirlerini yazdığı
karısı Piraye Hanım’la neden ve ne zaman ayrıldığı, yine sonrasında evlendiği
ve aynı ölçüde özlediği Münevver Hanım’dan ayrılması ile ilgili detaylar
verilmemiş. Belki de yaşamının geneli içinde önemli görülmemiş, belki Nazım
okuyan adam nasılsa araştırır bulur diye düşünülmüştür.
Sayfalar arasına bolca
yerleştirilen şiirlerin de etkisi olsa gerek, anlatım son derece duygulu ve
etkileyici. Ben daha önce bu kadar çok Nazım Hikmet şiiri okumamıştım. Gerçekten
hepsi birbirinden güzel. Alıntı için hangisini kullanayım şaşırdım. Bunun
yanında bir sürü bilmemiz gereken şey anlatılmış. Nazım’ın memleket hasreti çok
güzel yansıtılmış. Hele son eşi Vera’yı İstanbul’a götürmeyi ne kadar çok
istediğinin anlatıldığı kısım harika.
Bir açıdan, Müjdat Gezen’in tespiti çok yerinde. Yukarıda da yazığım gibi çizgi romanların çok kolay okunduğunu fark eden Müjdat Gezen, Nazım Hikmet’in hayatını çizgilerle anlatmayı seçmiş, çok iyi yapmış. Düz yazı olsa böyle bir kitabı okumaya üşenirdim muhakkak. Buyrun sizlere iç sayfalardan bir iki örnek...
Bir açıdan, Müjdat Gezen’in tespiti çok yerinde. Yukarıda da yazığım gibi çizgi romanların çok kolay okunduğunu fark eden Müjdat Gezen, Nazım Hikmet’in hayatını çizgilerle anlatmayı seçmiş, çok iyi yapmış. Düz yazı olsa böyle bir kitabı okumaya üşenirdim muhakkak. Buyrun sizlere iç sayfalardan bir iki örnek...
Ön kapakta Savaş Dinçel’in çok anlamlı bir çizimi var. Nazım’ın daktilosundan dökülen hayatlar, insanlar resmedilmiş. Arka kapak ise muhteşem. Bu kitap yüzünden 21 yıl istemi ile yargılanan yazar ve çizerin işbu duruşma sırasında çekilmiş bir fotoğrafları var. Onu da paylaşıyorum. Savaş Dinçel’in bezgin, yorgun bir hali varken, Müjdat Gezen’in yüzünde her zamanki muzır ifadesi var. Kitap zamanında toplatılarak Seka'da hamur yapılmış. uzun bir süre piyasada bulunamamış. Neyse ki orijinal saklamayı başaran Savaş Dinçel sayesinde 2007 yılında bendeki versiyonu yeniden basılabilmiş. Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı yayınlarından çıkan kitabın tüm gelirleri vakfa bırakılmış. Şimdilerde Ka Yayınları’nın edisyonu piyasada. Tam emin değilim ama bazı yerlerde yazı karakteri olarak Nazım’ın kendi el yazısı aynen kullanılmış sanırım. Gerçekten çok zor okunuyor. Onun dışında her şeyi ile kaliteli bir kitap.
0 Yorumlar
Yorumlarınız bizim için önemli...