Bir Gün Tek Başına

"Ne suçun var senin? Ağlayıp zırlayan bir çocuğa isteklerinden vazgeçsin diye verilen bir elma şekeri kadar suçsuzsun"


2014 yılını 36 kitapla kapattık derken, son nefeste sayıyı 37'ye çıkardık. Kapanışı Vedat Türkali'nin ilk romanı Bir Gün Tek Başına ile yaptık. 


Kitap 1960'larda, ihtilalden hemen önce geçiyor. Baş karakterimiz yorgun -sözüm ona devrimci- Kenan, müdüriyette yediği iki tokattan sonra göt korkusundan devrimciliği bırakmış, öğretmen eskisi, şimdinin kitapçısı, gidişatı beğenmeyen ama anca oturduğu yerden sallayan bir adam. Sonra bir gece meyhanelerde sürterken devrimci üniversite gençliğinden felsefe öğrencisi Günsel diye bir kızla tanışıyor. Kız da ona karşı boş değil. Bir sevmek tutuyor ki Kenan'ı; karısını, kızını, işini, gücünü her şeyini boşluyor. 

Karısını aldatması bir yana, höyt höyt devrimci ayaklarına yatarak Günsel'i de aldatıyor. Öyle bir şerefsiz bu Kenan... Bakmayın sık sık iç çatışmalarında sayfalar dolusu vicdan yaptığına, talihine, kendi eşekliğine sövüp saydığına. Timsah gözyaşları hepsi. Hele o karısı ile Günsel arasında kaldıkça, Zeynep'e, 8 yaşındaki kızına soğuk davranması yok mu, valla boğasım geldi. Ne Nermin'in ne Günsel'in ne de Zeynep'in saçının tek telini hak etmeyen bir adam bu Kenan. (Adam dediysem lafın gelişi, yoksa adam değil şerefsiz)

Sanırım Kenan'a bu kadar kızmamın sebebi gerçekçi anlatılmasından ötürü. O kadar iyi yansıtılmış ki kin gütmemek elde değil. Zeynep'e karşı her ayarsız davranışında nefretim kabardı. Akşamları kızıma bir de Zeynep için sarıldım. Kenan'a sövdüm, saydım. 

687 sayfalık kitabın neredeyse tamamı bilinç akışı tekniği ile yazılmış. Böyle bir emek, böyle bir uğraş akıl alacak gibi değil. Yazara gerçekten helal olsun. Yer yer aynı zaman ve mekanda geçen olanları bir karakterin gözünden anlattıktan sonra geriye dönerek diğer karakterin gözünden tekrar anlatmış. Denemek istediğim bir şeydi, denenmişini burada gördüm. Kaçak aşkın yanında dönem olayları harikulade işlenmiş. Ancak karakterlerin iç dünyalarındaki çatışmaları, kararsızlıkları, ikilemleri o kadar çok yer tutuyor, o kadar ok tekrarlanıyor ki bazen insanı bunaltıyor. Hikaye çok yavaş ilerliyor. Sadece 450. sayfadan sonra protestoların başlamasıyla biraz hızlanıyor. Bu nedenle çok keyifle okuduğumu söyleyemem. Ancak kesinlikle bir Rus klasiği kalitesinde. Eğer dönem romanlarını seviyorsanız, okumalısınız, ki bence zaten şimdiye kadar da okumuş olmalıydınız.

Dedim ya, Kenan hergelenin teki. Tek satırda kendisi ile empati yapmadım, son sayfaya kadar başına ne geldiyse hak ettin ulan dedim, beter ol. Bak Rasim'e iktidar yalakası, dolandırıcının teki ama en azından sana karşı dürüst. Adamın ne olduğu, ne olacağı belli. Zaten ne mal olduğunu kendi bile inkar etmiyor. Bence daha delikanlı. Bak kendine, kaçak et peşinde devrimci ayağına yatan bir zavallısın. Daha da fazlası değil. (Ulan bir türlü sinirim geçmiyor adama) Safım Günsel'im de seni azılı solcu sanıyor. Ne bilsin götünün 3,5 attığını.

Elimde Gendaş Yayınlarının 1999 baskısı bulunan ve 1974 yılında yazılan bu romanın -eğer bu ilk hali ise- harika bir dili var. Türkçesi muhteşem. Hatta "kanıtlamak" yerine kullanılan "tanıtlamak" kelimesi ile hayran kaldım. 687 sayfalık bir emek ve marifet ürünü (başka edisyonlarda 744 sayfa olanları mevcut). Yine bendeki baskının kapağı süper. Sanırım Orhan Taylan bu kitap için çizmiş. Güzel bir illüstrasyon.

Yorucu olsa da kitap okuruyum diyenlerin ustalık görmek açısından okumaları gereken bir eser.

Kitabının özeti, kitabı nasıl, iyi midir, okumalı mıyım, tavsiye, öneri, indir, konusu ne, kim yazmış çok satanlar mutlaka oku kim yazdı gendaş Vedat Türkali kitap roman


Yorum Gönder

0 Yorumlar